Bugün sorulan sorumuz:
Boğazların statüsünün değiştirilmesine yönelik girişimler Atatürk’ün dış politikasını nasıl etkiledi?

Boğazlar’ın statüsünü değiştirme girişimlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Atatürk’ün dış politikasını nasıl etkilediğini keşfedin. Lozan ve Montrö anlaşmaları hakkında bilgi edinin.

Boğazlar Sorunu ve Atatürk’ün Dış Politikası Üzerindeki Etkisi

20. yüzyılın başlarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve nihayetinde çöküşüyle birlikte, Avrupa’nın “hasta adamı”nın kalbindeki stratejik su yolu olan Türk Boğazları’nın kontrolü büyük bir jeopolitik önem kazandı. Rusya’dan Akdeniz’e açılan hayati bir geçit olan Boğazlar, uluslararası deniz trafiği, ticaret ve askeri hareketlilik için hayati bir öneme sahipti. Bu durum, Boğazlar’ın statüsünü, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Atatürk’ün dış politikasını şekillendiren önemli bir faktör haline getirdi.

Lozan Antlaşması ve Boğazlar’ın Durumu

Birinci Dünya Savaşı’nı takiben Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması, Boğazlar’ın kontrolünü belirlemeyi amaçlayan bir güç mücadelesine yol açtı. Müttefik güçler arasında imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu için aşağılayıcı şartlar içeren 1920 tarihli Sevr Antlaşması, Boğazlar’ı ve çevresini uluslararası bir komisyonun yönetimi altında enternasyonalize etmişti. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türk ulusal hareketi, Sevr Antlaşması’nı reddetti ve Türkiye’nin bağımsızlığı için bir kurtuluş savaşı başlattı.

1923 yılında Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Türk ulusal hareketi zafer kazandı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda tanınmasını sağladı. Lozan Antlaşması, Türkiye’ye Boğazlar üzerinde egemenlik hakkı tanıdı, ancak aynı zamanda Boğazlar’dan tüm savaş gemilerinin ve uçaklarının serbest geçişine izin veren Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasını da şart koştu. Bu düzenleme, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki kontrolünü sınırladı ve onu dış müdahalelere karşı savunmasız hale getirdi.

Atatürk’ün Pragmatik Yaklaşımı

Atatürk, Lozan’da varılan Boğazlar rejiminin Türkiye’nin ulusal güvenliği için ideal bir çözüm olmadığının farkındaydı. Ancak, yeni kurulan cumhuriyetin karşı karşıya kaldığı zorlukları göz önünde bulundurarak, Türkiye’nin uluslararası arenada istikrar ve dostane ilişkilere öncelik veren pragmatik bir dış politika izledi. Türkiye’nin dış politikası, o dönemde “Yurtta sulh, cihanda sulh” (Yurtta barış, dünyada barış) olarak özetlenen Atatürk’ün vizyonundan büyük ölçüde etkilenmiştir.

1920’ler ve 1930’lar boyunca Atatürk, Türkiye’nin uluslararası konumunu güçlendirmek ve diplomatik yollarla Boğazlar üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için çalıştı. Türkiye, 1926 yılında Almanya ile, 1930 yılında Yunanistan ile ve 1934 yılında Sovyetler Birliği ile dostluk antlaşmaları imzalayarak bölgesel ilişkilerini güçlendirmek için adımlar attı. Bu antlaşmalar, Türkiye’nin diplomatik tecritini kırmayı ve potansiyel tehditlere karşı güvenlik sağlamayı amaçlıyordu.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi

1930’ların ortalarında, Avrupa’da artan gerilimler ve İtalya’nın Habeşistan’ı işgalinin ardından Benito Mussolini liderliğindeki İtalya’nın yayılmacı emelleri, Boğazlar’ın statüsünü bir kez daha gündeme getirdi. Türkiye, artan tehdit karşısında, Boğazlar üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için uluslararası toplumun desteğini aramaya başladı.

Türkiye’nin talebi üzerine, Temmuz 1936’da İsviçre’nin Montrö kentinde Boğazlar’ın statüsünü gözden geçirmek üzere bir konferans düzenlendi. Türkiye, Birleşik Krallık, Fransa, Sovyetler Birliği, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan’ın katılımıyla gerçekleşen Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye Boğazlar üzerinde tam kontrol hakkı tanıdı ve barış zamanında ticari gemilerin serbest geçişine izin verirken, savaş gemilerinin geçişini Türkiye’nin takdirine bıraktı.

Atatürk’ün Mirası ve Modern Türkiye

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması, Türk diplomasisi için büyük bir zaferdi ve Atatürk’ün dış politikasının doruk noktalarından birini temsil ediyordu. Bu sözleşme, Lozan Antlaşması’nın getirdiği kısıtlamaları etkili bir şekilde ortadan kaldırdı ve Türkiye’nin ulusal güvenliğini sağlamak ve Boğazlar üzerindeki egemenliğini yeniden tesis etmek için uzun süredir devam eden arayışını yerine getirdi.

Montrö Sözleşmesi, günümüzde de yürürlükte olan ve kalıcı önemini kanıtlayan bir deniz hukuku anlaşmasıdır. Bu sözleşme, sadece Türkiye’ye Boğazlar üzerinde kontrol hakkı vermekle kalmamış, aynı zamanda Karadeniz bölgesinde barış ve istikrarın korunmasında da hayati bir rol oynamıştır. Dahası, Atatürk’ün diplomasi ve uluslararası işbirliğine odaklanan dış politikası, modern Türkiye için önemli bir emsal teşkil etmiştir.

Sonuç olarak, Boğazlar’ın statüsünü değiştirme girişimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Atatürk’ün dış politikasını derinden etkilemiştir. Lozan Antlaşması’nın yarattığı zorluklarla karşı karşıya kalan Atatürk, Türkiye’nin uluslararası konumunu güçlendirmek, diplomatik bağlar kurmak ve nihayetinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile sonuçlanan müzakereler yoluyla Boğazlar üzerinde tam kontrol sağlamak için pragmatik bir yaklaşım benimsemiştir. Montrö Sözleşmesi’nin mirası, günümüzde Türk dış politikasını şekillendirmeye devam etmekte ve Atatürk’ün kalıcı vizyonunun ve liderliğinin bir kanıtı olarak durmaktadır. Türkiye’nin jeopolitik açıdan önemli bir bölgedeki stratejik konumu, dış politikasını ve Boğazlar’ın devam eden önemini anlamak için çok önemlidir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir