Bugün sorulan sorumuz:
Boğazlar’ın durumu antlaşmada nasıl belirlenmiştir?
Boğazlar’ın karmaşık tarihini ve jeopolitik önemini keşfedin. Küçük Kaynarca’dan Montreux’ye kadar olan antlaşmaların, Boğazlar’ın statüsünü ve küresel güç dengelerini nasıl şekillendirdiğini öğrenin.
Boğazlar’ın Durumu: Antlaşmalar ve Tarih Boyunca Uluslararası Çekişmeler
Boğazlar, tarih boyunca jeopolitik öneme sahip, stratejik su yolları olmuştur. Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan bu dar geçitler, sadece Türkiye için değil, aynı zamanda küresel güç dengeleri için de kritik öneme sahiptir. Bu önemi nedeniyle Boğazlar’ın durumu, yüzyıllar boyunca sayısız antlaşmanın konusu olmuş ve uluslararası ilişkilerde belirleyici bir rol oynamıştır.
İlk Düzenlemeler ve Osmanlı Hakimiyeti
Boğazlar’ın hukuki statüsü ilk olarak 18. yüzyılda, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile ele alındı. Bu antlaşma ile Rusya, Karadeniz’de serbestçe gemi dolaşımı hakkı elde etti ve bu da Osmanlı İmparatorluğu’nun Boğazlar üzerindeki kontrolünü zayıflattı. 19. yüzyılda imzalanan Londra Boğazlar Sözleşmesi (1841), Boğazlar’ın barış zamanında tüm savaş gemilerine kapalı olduğunu ilan ederek Osmanlı egemenliğini yeniden teyit etti. Bu durum, Kırım Savaşı’nın ardından 1856 Paris Antlaşması ile de korundu. Ancak bu antlaşmalar, Avrupa güçleri arasındaki rekabeti sona erdirmekten uzaktı ve Boğazlar sorunu, 20. yüzyılda da uluslararası gerilimlerin odak noktası olmaya devam etti.
Birinci Dünya Savaşı ve Sonrası
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan 1920 Sevr Antlaşması, Boğazlar’ı uluslararası bir komisyonun kontrolüne veren ve Türkiye’nin egemenlik haklarını büyük ölçüde kısıtlayan bir düzenleme getirdi. Ancak bu antlaşma, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ardından imzalanan 1923 Lozan Antlaşması ile geçersiz kılındı. Lozan Antlaşması, Boğazlar’ın Türkiye’nin egemenliği altında olduğunu kabul etti ve barış zamanında tüm ülkelere ait ticaret gemilerinin serbest geçişini garanti altına aldı. Ancak antlaşma aynı zamanda, Boğazlar’dan geçecek savaş gemilerinin sayısı ve tonajına ilişkin kısıtlamalar getirdi ve bu durum Türkiye’nin güvenlik kaygılarını tam olarak gideremedi.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi (1936)
Türkiye’nin artan endişeleri ve uluslararası politikadaki değişimler, 1936 yılında İsviçre’nin Montreux şehrinde yeni bir Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanmasına yol açtı. Montreux Sözleşmesi, Türkiye’ye Boğazlar üzerinde tam egemenlik ve askeri kontrol hakkı tanıdı. Bu sözleşmeye göre, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlere ait savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi sınırlandırıldı ve Türkiye, savaş zamanında Boğazlar’ı kendi takdirine bağlı olarak kapatma hakkına sahip oldu.
Soğuk Savaş ve Sonrası
Montreux Sözleşmesi, Soğuk Savaş döneminde de geçerliliğini korudu ve Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki kontrolünü sağladı. Ancak Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Karadeniz bölgesindeki güç dengeleri yeniden değişti ve bu durum, Montreux Sözleşmesi’nin günümüzdeki geçerliliği ve geleceği hakkında tartışmalara yol açtı. Bazı çevreler, sözleşmenin güncellenmesi gerektiğini savunurken, Türkiye, Montreux’nün bölgesel istikrarı sağlamada başarılı olduğunu ve herhangi bir değişikliğe gerek olmadığını savunmaktadır.
Sonuç
Boğazlar’ın durumu, tarih boyunca büyük güçlerin çıkarlarının çatıştığı bir jeopolitik mücadele alanı olmuştur. Küçük Kaynarca’dan Montreux’e kadar imzalanan antlaşmalar, bu mücadelenin aşamalarını ve uluslararası hukukun evrimini yansıtmaktadır. Günümüzde Montreux Sözleşmesi, Boğazlar’ın statüsünü düzenleyen temel uluslararası anlaşma olmaya devam etmektedir. Ancak Karadeniz bölgesindeki jeopolitik dinamiklerdeki değişimler, Boğazlar’ın gelecekte de uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynayacağını göstermektedir.
Bir yanıt yazın