Bugün sorulan sorumuz:
İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra nasıl bir politika izledi?
İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nın çalkantılı sularında ve çok partili hayata geçiş sürecinde başarıyla yönetti. Demokrasiye olan inancı ve ülkesine olan derin sevgisiyle Türk tarihinde silinmez bir iz bıraktı.
İsmet İnönü ve Atatürk’ün Mirası: Bir Dönemin Sonu, Yeni Bir Yolun Başlangıcı
Yıl 1938. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışıyla derin bir sessizlik çökmüştü. Genç cumhuriyet, henüz yolun başındaydı ve önünde devasa zorluklar uzanıyordu. Bu belirsizlik döneminde, Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, kurtuluş mücadelesinin kahramanı, Lozan’ın mimarı İsmet İnönü’ye büyük bir sorumluluk düşüyordu.
Atatürk’ün ölümüyle boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İsmet İnönü getirildi. Bu, tesadüfi bir seçim değildi. İnönü, Atatürk’ün en güvendiği isimlerden biri olmakla kalmamış, aynı zamanda onun devrimci ideallerini de özümsemiş bir devlet adamıydı. Ancak İnönü, Atatürk’ün gölgesinde değil, kendi yolunu çizmek zorundaydı. Onun liderliği, Atatürk döneminden farklı dinamiklere sahip olacaktı.
İkinci Dünya Savaşı Yılları: Çetin Sınanmalar ve Hassas Denge
İnönü’nün cumhurbaşkanlığı dönemi, dünya tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birine denk geldi. Avrupa’da savaş rüzgarları esmeye başlamıştı ve Türkiye, bu fırtınanın tam merkezinde yer alıyordu. İnönü, bir yandan Atatürk’ün belirlediği dış politikada ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesini korurken, diğer yandan da Türkiye’nin çıkarlarını korumak gibi zorlu bir dengeyi gözetmek zorundaydı.
Nazi Almanyası’nın yayılmacı politikaları ve Sovyetler Birliği’nin artan baskısı, Türkiye’yi zor bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştı. İnönü, her iki tarafla da temkinli bir diplomasi yürütmeyi tercih etti ve Türkiye’yi savaşın dışında tutmayı başardı. Bu dönemde, Türk ordusunun modernizasyonu ve ülkenin savunma kapasitesinin artırılması da İnönü’nün öncelikleri arasındaydı.
Çok Partili Hayata Geçiş: Demokrasi Yolunda Önemli Bir Adım
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dünya yeni bir döneme girerken, Türkiye’de de siyasi alanda önemli değişimler yaşandı. 1946 yılında kurulan Demokrat Parti, tek parti yönetimine son vererek Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçişin önünü açtı. Bu gelişme, İnönü ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) için zorlu bir sınavdı.
1950 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin zaferiyle Türkiye’de ilk kez demokratik yollarla iktidar değişimi yaşandı. İnönü, seçim sonuçlarına saygı duyarak iktidarı Demokrat Parti’ye devretti. Bu tavrı, Türkiye’de demokratik kültürün yerleşmesi açısından önemli bir adım olarak kabul edildi.
Muhalefet Yılları ve 27 Mayıs Darbesi: Demokrasi Mücadelesi
Demokrat Parti iktidarı döneminde muhalefetteki CHP’nin liderliğini sürdüren İnönü, ülke gündemini yakından takip etmeye devam etti. Ancak Demokrat Parti hükümetinin giderek otoriterleşen yönetimi ve CHP’ye yönelik baskıları, İnönü’yü derinden endişelendiriyordu. 1960 yılında gerçekleşen 27 Mayıs Darbesi, Türkiye’nin siyasi tarihine kara bir leke olarak geçti. İnönü, darbeye karşı çıksa da, darbe yönetimiyle işbirliği yapmak zorunda kaldı.
Son Yılları ve Mirası: Türkiye’nin ‘Milli Şefi’
27 Mayıs Darbesi’nin ardından kurulan yeni siyasi düzende İnönü, aktif siyasete geri döndü. 1961 ve 1965 seçimlerinde CHP’yi zafere taşıdı ve iki dönem daha başbakanlık yaptı. 1972 yılında aktif siyasetten çekilene kadar Türk siyasi hayatında belirleyici bir rol oynadı.
25 Aralık 1973’te hayata veda eden İsmet İnönü, Türk tarihinde silinmez bir iz bıraktı. Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı, Kurtuluş Savaşı kahramanı, Lozan görüşmelerinin mimarı, Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak görev yapmış bir devlet adamıydı. Onun mirası, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve çağdaş değerlerine olan sarsılmaz inancı ve ülkesine olan derin sevgisiyle şekillendi. İsmet İnönü, Türk halkı tarafından ‘Milli Şef’ olarak anılır ve saygıyla yad edilir.
Bir yanıt yazın