Bugün sorulan sorumuz:
Antlaşma sonrasında Türkiye’nin dış politikadaki durumu değişmiş midir?
Lozan Antlaşması’nın Türkiye’nin dış politikasını nasıl etkilediğini, tarafsızlıktan Batı ile ittifaka ve 21. yüzyıldaki durumuna kadar olan evrimini inceleyin.
Türkiye’nin Dış Politikasının Lozan Antlaşması Sonrası Evrimi
Lozan Antlaşması, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olarak kabul edilir ve 24 Temmuz 1923’te İsviçre’nin Lozan kentinde imzalanmıştır. Bu antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra yeni kurulan Türk devletinin uluslararası toplum tarafından tanınmasını sağlamıştır. Ancak antlaşmanın Türkiye’nin dış politikası üzerindeki etkileri çok daha derin ve kapsamlı olmuştur. Bu makale, Lozan Antlaşması’nın ardından Türkiye’nin dış politikasının evrimini incelemeyi, temel değişikliklere, sürekliliklere ve ülkenin uluslararası ilişkilerini şekillendiren tarihsel bağlama ışık tutmayı amaçlamaktadır.
Kurtuluş ve Egemenliğin Tespiti
Lozan Antlaşması’ndan önce, Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nı takiben imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını bölen Sevr Antlaşması’nın ağır şartlarıyla karşı karşıyaydı. Ancak Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı, bu şartları reddetti ve Türkiye’nin bağımsızlığını güvence altına almak için askeri bir mücadele başlattı. Lozan Antlaşması, bu zaferin doruk noktasıydı ve Türkiye’nin egemen bir devlet olarak varlığını teyit ediyordu. Bu antlaşma, Türkiye’nin dış politikasının temelini oluşturan ve sonraki yıllarda diplomatik çabalarını yönlendiren bağımsızlık ve toprak bütünlüğü ilkelerini pekiştirmiştir.
Tarafsızlık Politikasından Batı ile İttifaka
Lozan Antlaşması’nı takiben ilk yıllarda, Türkiye dış politikasında büyük ölçüde tarafsızlık politikası izledi. Bu duruş, büyük ölçüde Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinden kaynaklanıyordu ve bu ilke, iç kalkınmaya ve bölgesel çatışmalardan kaçınmaya odaklanmayı vurguluyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Türkiye’nin stratejik hesapları değişmek zorunda kaldı. Savaşın patlak vermesiyle Türkiye, artan bir şekilde Batı ittifakına, özellikle de Büyük Britanya ve Fransa’ya doğru yöneldi. Bu yakınlaşma, Türkiye’nin 1952’de NATO’ya katılmasıyla sonuçlandı ve bu da Batı bloğunun bir parçası olarak ülkenin dış politikasında önemli bir değişimi işaret ediyordu.
Soğuk Savaş ve Batı ile Uyum
Soğuk Savaş döneminde, Türkiye’nin dış politikası büyük ölçüde Batı ile olan ittifakı ve Sovyetler Birliği’nin yayılmacılığını önleme ihtiyacı tarafından şekillendirildi. Türkiye’nin NATO üyeliği, ülkeye Sovyet tehdidine karşı güvenlik şemsiyesi sağladı, ancak aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasını Batı’nın çıkarlarıyla uyumlu hale getirdi. Türkiye, Kore Savaşı’nda Birleşmiş Milletler güçlerine asker gönderdi ve çeşitli ikili ve çok taraflı anlaşmalar yoluyla Amerika Birleşik Devletleri ile yakın askeri bağlar kurdu. Türkiye’nin dış politikasındaki bu Batı yönelimi, Soğuk Savaş yıllarında belirleyici bir özellikti ve ülkenin uluslararası ilişkilerinde önemli bir rol oynadı.
Soğuk Savaş Sonrası Dönem: Zorluklar ve Fırsatlar
Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Türkiye’nin dış politikası için hem zorluklar hem de fırsatlar yarattı. Bir yandan Sovyet tehdidinin ortadan kalkması, Türkiye’nin geleneksel güvenlik kaygılarını azalttı ve ülkenin dış politikasını yeniden değerlendirmesine olanak sağladı. Öte yandan, Soğuk Savaş sonrası dünya, eski Yugoslavya’daki çatışmalar ve Orta Doğu’daki istikrarsızlık gibi yeni zorluklar ortaya çıkardı. Türkiye, bu değişen ortamda dış politika hedeflerini yeniden tanımlamak ve bölgesel bir güç olarak artan rolünü savunmak zorunda kaldı.
21. Yüzyılda Türkiye Dış Politikası
21. yüzyıl, Türkiye’nin artan küresel nüfuzu ve bölgesel meselelerde iddialı bir aktör olma isteğiyle damgasını vurdu. Türkiye’nin ekonomik büyümesi ve siyasi istikrarı, uluslararası alanda artan bir rol üstlenmesini sağlarken, Orta Doğu ve ötesindeki gelişmelere aktif olarak katılımı, ülkeyi önemli bir oyuncu haline getirdi. Ancak Türkiye’nin iddialı dış politikası, özellikle Suriye ve Doğu Akdeniz’deki çatışmalarla ilgili olarak bazı çevrelerden gelen eleştirilere ve tartışmalara da yol açtı.
Sonuç
Sonuç olarak, Türkiye’nin dış politikası, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından bu yana önemli bir evrim geçirmiştir. Kurtuluş ve egemenliğin tespitinden tarafsızlık politikası yoluyla Batı ile ittifaka ve Soğuk Savaş sonrası dönemdeki zorluk ve fırsatlara kadar, Türkiye’nin dış politikası, ülkenin tarihsel bağlamı ve değişen jeopolitik gerçeklikler tarafından şekillendirilmiştir. Türkiye, 21. yüzyılda yol alırken, bölgesel ve küresel meselelerde aktif bir rol oynamaya devam ediyor ve dış politikası şüphesiz önümüzdeki yıllarda hem Türkiye içinde hem de ötesinde ilgi ve tartışma konusu olmaya devam edecek.
Bir yanıt yazın