Bugün sorulan sorumuz:
Musul-Kerkük meselesi Türk dış politikasını nasıl etkiledi?
Musul-Kerkük meselesinin Türk dış politikasına etkisini inceleyin. Osmanlı mirası, milliyetçilik, Lozan Antlaşması ve günümüze kadar olan gelişmeler ele alınıyor.
Musul-Kerkük Meselesi: Türk Dış Politikasında Bir Çıkmaz
Musul-Kerkük meselesi, 20. yüzyılın başlarından bu yana Türk dış politikasının en karmaşık ve hassas konularından biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte, petrol zengini Musul ve Kerkük vilayetlerinin akıbeti, Türkiye ile yeni kurulan Irak devleti arasında uzun süreli bir anlaşmazlık konusu haline geldi. Bu anlaşmazlık, yalnızca iki ülke arasındaki ikili ilişkileri değil, aynı zamanda Türkiye’nin Orta Doğu’daki genel dış politikasını da derinden etkiledi.
Osmanlı Mirası ve Milliyetçilik
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Musul ve Kerkük, çoğunluğu Türkmen, Kürt ve Arap nüfustan oluşan, çok kültürlü ve çok etnikli vilayetlerdi. Bölge, stratejik konumu ve zengin petrol rezervleri nedeniyle Osmanlılar için hayati öneme sahipti. Ancak, 1. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve Sevr Antlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte, Musul ve Kerkük’ün geleceği belirsizleşti.
Türkiye, Misak-ı Milli sınırları içerisinde Musul ve Kerkük’ü de görüyordu. Bu sınırlar, Türk milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte daha da önem kazanmıştı. Türk milliyetçileri, Musul ve Kerkük’ün tarihsel, kültürel ve demografik olarak Türkiye’ye ait olduğunu savunuyorlardı.
Lozan’dan Günümüze: Çözülemeyen Bir Sorun
Lozan Antlaşması’nda (1923), Musul ve Kerkük meselesi çözüme kavuşturulamadı. Bölge, İngiliz mandası altındaki Irak’a bırakıldı. Türkiye, bu kararı hiçbir zaman tam olarak kabul etmedi ve Musul ve Kerkük üzerindeki hak iddiasından vazgeçmedi. Bu durum, Türkiye ile Irak arasında uzun süreli bir gerginlik kaynağı oldu.
1926 yılında, Türkiye, İngiltere ve Irak arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul, Irak’a bırakıldı. Ancak, Türkiye, Kerkük ve çevresindeki Türkmenlerin haklarının korunması konusunda garantiler talep etti. Bu garantiler, pratikte hiçbir zaman tam olarak uygulanmadı ve Kerkük meselesi, Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerde sürekli bir gerilim noktası olmaya devam etti.
Soğuk Savaş Dönemi ve Sonrası
Soğuk Savaş döneminde, Türkiye ve Irak, Batı Bloku’nun müttefiki olarak hareket ettiler. Bu dönemde, Musul-Kerkük meselesi, nispeten geri planda kaldı. Ancak, 1980’lerde Irak’ın İran’a karşı başlattığı savaş ve Saddam Hüseyin rejiminin Türkmenlere yönelik baskıları, Türkiye’nin endişelerini yeniden artırdı.
1990’larda, Irak’ın Kuveyt’i işgali ve ardından gelen Körfez Savaşı, Türkiye’yi bölgede daha aktif bir rol almaya itti. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklerken, aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de yakın ilişkiler geliştirdi. Bu durum, Türkiye’nin Irak politikasında denge arayışını ortaya koyuyordu.
21. Yüzyılda Musul-Kerkük ve Terörle Mücadele
21. yüzyılın başlarında, ABD’nin Irak’ı işgali ve ardından gelen istikrarsızlık, Musul-Kerkük meselesini daha da karmaşık hale getirdi. IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi (2014) ve Kerkük’e yönelik tehdidi, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını artırdı. Türkiye, IŞİD’le mücadele kapsamında Irak’ta askeri operasyonlar düzenledi ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne askeri destek sağladı.
Bugün, Musul-Kerkük meselesi, Türkiye’nin Irak politikasının belirleyici unsurlarından biri olmaya devam ediyor. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünü desteklerken, aynı zamanda bölgedeki Türkmenlerin haklarının korunmasını da önceliklendiriyor. Enerji güvenliği, terörle mücadele ve bölgesel istikrar gibi konular, Türkiye’nin Musul-Kerkük politikasını şekillendiren diğer önemli faktörler arasında yer alıyor.
Sonuç olarak, Musul-Kerkük meselesi, Türk dış politikasının tarihsel, siyasi ve jeopolitik açıdan karmaşık bir sorunudur. Bu mesele, Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolünü ve çıkarlarını derinden etkilemeye devam etmektedir.
Bir yanıt yazın