Bugün sorulan sorumuz:
Yabancı devletlerin Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik emelleri nelerdi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren Batılı güçlerin ve Sovyet Rusya’nın emellerini, jeopolitik önemini ve Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesini keşfedin.
Türkiye Cumhuriyeti’ne Yönelik Yabancı Devletlerin Emelleri
Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te kuruluşunu ilan ettiğinde, küllerinden yeniden doğmuş bir ulustu. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerinde yükselen genç cumhuriyet, hem jeopolitik konumu hem de sahip olduğu kaynaklar nedeniyle birçok yabancı devletin ilgisini çekiyordu. Bu emeller, Türkiye’nin ilk yıllarında hayati bir rol oynadı, dış politikasını şekillendirdi ve hatta varlığını tehdit etti.
Jeopolitik Önem ve Kaynakların Çekiciliği
Türkiye, Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında köprü görevi gören eşsiz bir coğrafi konuma sahiptir. Bu stratejik konumu, tarih boyunca onu önemli bir ticaret yolu ve askeri geçit haline getirmiştir. İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı’nı kontrol eden Türkiye, Karadeniz’den Akdeniz’e geçişi kontrol ederek büyük bir jeopolitik öneme sahipti. Bu durum, özellikle Rusya gibi Karadeniz’e çıkış arayan güçler için hayati bir öneme sahipti.
Türkiye’nin sahip olduğu doğal kaynaklar da yabancı devletlerin ilgisini çeken bir diğer önemli faktördü. Verimli toprakları, zengin maden yatakları ve petrol rezervleri potansiyel bir ekonomik güç olarak görülmesini sağlıyordu. Özellikle sanayi devrimi sonrası artan enerji ihtiyacı, Türkiye’yi Batılı güçler için daha da cazip hale getirmişti.
Batılı Güçlerin Emelleri: Mandacılık ve Kapitülasyonlar
Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşımı konusunda farklı planlar yapmışlardı. Bu planlar arasında Türkiye’nin bazı bölgelerinin mandater yönetim altına alınması da vardı. Özellikle Fransa ve İtalya, Anadolu’nun bazı bölgelerinde nüfuz alanları oluşturmayı hedefliyordu. İngiltere ise, Orta Doğu’daki çıkarlarını korumak için Türkiye’nin zayıf ve bölünmüş kalmasını istiyordu.
Batılı güçlerin Türkiye üzerindeki ekonomik ve siyasi etkisi, kapitülasyonlar sistemiyle daha da pekişmişti. Kapitülasyonlar, yabancı devletlere ve vatandaşlarına Türkiye topraklarında çeşitli ayrıcalıklar tanıyan anlaşmalardı. Bu ayrıcalıklar arasında vergi muafiyeti, yabancı mahkemelerde yargılanma hakkı ve ticari imtiyazlar bulunuyordu. Kapitülasyonlar, Türkiye ekonomisini çökertmiş ve milli egemenliğini zedelemişti.
Sovyet Rusya’nın Yaklaşımı: Destek ve İdeolojik Yakınlık
Sovyet Rusya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu destekleyen ve ona karşı dostane bir politika izleyen tek büyük güçtü. Bunun nedeni kısmen ideolojik yakınlıktı. Her iki ülke de emperyalizme karşı mücadele ediyordu ve ulusal kurtuluş hareketlerine destek veriyordu. Ayrıca, Sovyet Rusya, Türkiye’nin Batılı güçlere karşı bir denge unsuru olmasını umuyordu.
Sovyet Rusya, Türkiye’ye askeri ve ekonomik yardımda bulundu. Bu yardım, Kurtuluş Savaşı’nda Türk ordusuna önemli bir destek sağladı. Ayrıca, iki ülke arasında dostluk ve işbirliği anlaşmaları imzalandı. Ancak, Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye yönelik uzun vadeli hedefleri arasında, onu kendi ideolojik etki alanına çekmek ve boğazlar üzerinde kontrol sağlamak da vardı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Tepkisi: Bağımsızlık ve Reformlar
Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti, yabancı devletlerin emellerine karşı kararlı bir direniş gösterdi. Atatürk, “Tam bağımsızlık” ilkesini benimsedi ve Türkiye’nin iç ve dışişlerinde hiçbir gücün müdahalesine izin vermeyeceğini ilan etti.
Türkiye, kapitülasyonların kaldırılması için mücadele başlattı ve 1923 Lozan Antlaşması ile bu hedefine ulaştı. Ayrıca, ordu güçlendirildi, ekonomik reformlar başlatıldı ve milli eğitim sistemi kuruldu. Bu reformlar, Türkiye’nin bağımsızlığını güçlendirmeyi ve yabancı müdahalelerine karşı direncini artırmayı amaçlıyordu.
Sonuç
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren birçok yabancı devletin emelleriyle karşı karşıya kaldı. Jeopolitik konumu ve kaynakları nedeniyle hem Batılı güçlerin hem de Sovyet Rusya’nın ilgisini çekti. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün liderliğinde bağımsızlık ve milli egemenlik ilkesinden taviz vermedi. Reformlar ve kararlı bir dış politika ile yabancı müdahalelerini bertaraf etmeyi başardı ve kendi kaderini tayin etme hakkını kazandı.
Bir yanıt yazın