Bugün sorulan sorumuz:
Sovyetler Birliği ile imzalanan Dostluk Antlaşması’nın Türkiye’nin dış politikasına etkileri neler olmuştur?
1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması’nın Türkiye’nin dış politikası üzerindeki etkilerini inceleyin. Denge politikalarından Soğuk Savaş’a uzanan yolculuğu keşfedin.
Sovyetler Birliği ile Dostluk Antlaşması ve Türkiye’nin Dış Politikasına Etkileri
1920’lerin başlarında, yeni doğmuş Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’nın küllerinden yükselirken, uluslararası arenada yalnız ve kuşatılmış bir konumda buluyordu kendini. Batılı güçlerin düşmanca tavırları ve yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin yayılmacı emelleri arasında sıkışan genç cumhuriyet, varlığını korumak ve bağımsızlığını pekiştirmek için zorlu bir diplomatik mücadele yürütmek zorundaydı. İşte bu çalkantılı dönemde, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Dostluk Antlaşması, Türk dış politikasının rotasını derinden etkileyen ve sonraki yıllarda ülkenin uluslararası ilişkilerinde belirleyici bir rol oynayacak olan tarihi bir dönüm noktası oldu.
Zorlu Bir Dönemde Diplomatik Bir Hamle
1921 yılında imzalanan Moskova Antlaşması, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında dostane ilişkilerin kurulması yolunda atılan ilk adım oldu. Her iki ülke de Çarlık Rusyası’nın mirasına karşı mücadele ediyor ve emperyalist güçlere karşı ortak bir cephede buluşuyordu. Antlaşma, iki ülke arasında karşılıklı sınırları tanıyan ve toprak taleplerinden feragat eden bir uzlaşma sağladı. Ayrıca, Sovyetler Birliği, yeni Türk devletinin bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri oldu ve bu durum, uluslararası alanda Türkiye’nin meşruiyetini güçlendirdi.
Ancak, Moskova Antlaşması’nın ardından gelen yıllarda, iki ülke arasındaki ilişkiler iniş çıkışlı bir seyir izledi. Sovyetler Birliği’nin komünist ideolojisini yayma çabaları ve Türkiye’deki içişlerine müdahale girişimleri, Ankara’da endişe yarattı. Batılı güçlerin Türkiye’ye yönelik tehditleri ise hala devam ediyordu. Bu zorlu konjonktürde, Türkiye, dış politikasında denge politikası izleyerek hem Sovyetler Birliği ile ilişkilerini korumaya hem de Batı ile bağlarını güçlendirmeye çalıştı.
Dostluk Antlaşması ve Yeni Bir Dönemin Başlangıcı
1925 yılında imzalanan Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcını simgeliyordu. Bu antlaşma, iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri geliştirmeyi hedefliyordu. Antlaşmanın en önemli maddesi, tarafların birbirlerine karşı herhangi bir saldırı veya saldırganlığa karşı tarafsızlık taahhüdünde bulunmasıydı. Bu madde, Türkiye’nin Sovyet tehdidi karşısında bir güvenlik garantisi elde etmesini sağlarken, Sovyetler Birliği’nin de Batı’ya karşı bir müttefik kazanmasını amaçlıyordu.
Dostluk Antlaşması, Türkiye’nin dış politikasında önemli değişikliklere yol açtı. Antlaşma sayesinde, Türkiye, Sovyet tehdidi karşısında bir nebze olsun rahatlayarak Batı ile ilişkilerini daha dengeli bir zemine oturtma fırsatı buldu. Bu dönemde, Türkiye, Batılı ülkelerle ticari ve kültürel ilişkilerini geliştirdi ve uluslararası örgütlere katılımını artırdı. Ancak, Sovyetler Birliği ile yakınlaşma politikası, Türkiye’nin iç politikasında bazı kesimlerin tepkisine de yol açtı. Özellikle milliyetçi çevreler, Sovyetler Birliği’nin komünist ideolojisinin Türkiye’ye yayılmasından endişe ediyor ve hükümeti Sovyetler Birliği’ne karşı daha mesafeli bir politika izlemeye çağırıyordu.
Antlaşmanın Sonu ve Soğuk Savaş Dönemi
Dostluk Antlaşması, 1930’lu yıllarda uluslararası politikadaki değişimlerin etkisiyle zayıflamaya başladı. Nazi Almanyası’nın yükselişi ve II. Dünya Savaşı’nın habercisi olan gerilimlerin artmasıyla birlikte, Türkiye, Sovyetler Birliği’ne olan güvenini kaybetmeye başladı. Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den boğazlar üzerinde hak talep etmesi ve Doğu Anadolu’da toprak taleplerinde bulunması, iki ülke arasındaki ilişkileri iyice gerdi. Sonuç olarak, Türkiye, 1939 yılında Dostluk Antlaşması’nı yenilememe kararı alarak Sovyetler Birliği ile arasına mesafe koydu.
II. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan Soğuk Savaş döneminde ise Türkiye, Batı bloğunda yer alarak NATO’ya üye oldu. Sovyet tehdidi karşısında Batı’dan askeri ve ekonomik destek alan Türkiye, Sovyetler Birliği ile karşı karşıya geldi. Soğuk Savaş yıllarında, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler, karşılıklı güvensizlik ve düşmanlık üzerine kurulu bir yapı sergiledi.
Sonuç
Sovyetler Birliği ile imzalanan Dostluk Antlaşması, Türkiye’nin dış politikasında önemli bir kilometre taşı oldu. Antlaşma, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan sonra uluslararası arenada yalnız kalmaktan kurtulmasını sağladı ve Sovyet tehdidi karşısında bir güvenlik garantisi elde etmesine yardımcı oldu. Ancak, antlaşma aynı zamanda Türkiye’nin iç politikasında ideolojik tartışmalara yol açtı ve Sovyetler Birliği ile yakınlaşma politikası, bazı kesimlerin tepkisini çekti. Uluslararası politikadaki değişimlerin etkisiyle, Dostluk Antlaşması, 1930’lu yılların sonunda işlevini yitirdi ve Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler, Soğuk Savaş döneminde düşmanlığa dönüştü. Yine de, Dostluk Antlaşması, Türkiye’nin dış politikasında denge politikasının önemini ortaya koyması ve ülkenin uluslararası ilişkilerde çok yönlü bir strateji izlemesinin yolunu açması açısından tarihi bir öneme sahip olmaya devam ediyor.
Bir yanıt yazın