Bugün sorulan sorumuz:
Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki tutumu nasıldı?

Atatürk sonrası dönemde, Türkiye II. Dünya Savaşı’nda nasıl bir yol izledi? İsmet İnönü liderliğindeki dış politika, diplomatik dengeler ve Türkiye’nin zorlu kararlarını keşfedin.

II. Dünya Savaşı’nın Kırılgan Dengesi: Atatürk’ün Ölümünden Sonra Türkiye’nin Hassas Yürüyüşü

Yıl 1938. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının üzerinden henüz bir yıl geçmişti. Genç cumhuriyet, derin bir yas içinde olmasına rağmen, hızla değişen dünya düzeninde kendine bir yol çizmek zorundaydı. Avrupa’da savaş bulutları toplanıyor, milliyetçilik ve yayılmacılık akımları hızla yayılıyordu. Bu çalkantılı dönemde, Türkiye’nin yeni lideri İsmet İnönü, Atatürk’ün mirasına sıkı sıkıya bağlı kalarak ülkesini yaklaşan fırtınadan korumak gibi zorlu bir görevle karşı karşıyaydı.

Atatürk, dış politikada barışı ve tarafsızlığı savunmuş, ancak aynı zamanda güçlü bir ordu kurarak Türkiye’nin çıkarlarını koruması gerektiğine inanmıştı. İnönü de bu ilkelere bağlı kalarak, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Türkiye’yi çatışmanın dışında tutmaya çalıştı. Bu, Avrupa’nın önde gelen güçlerinin baskısı altında kalmak, sürekli diplomatik manevralar yapmak ve zaman zaman zor kararlar almak anlamına geliyordu.

Türkiye, savaşın ilk yıllarında tarafsızlığını ilan ederek, her iki tarafla da diplomatik ilişkilerini sürdürdü. Bir yandan Almanya ve İtalya ile ticari anlaşmalar imzalarken, diğer yandan İngiltere ve Fransa ile yakınlaşma çabalarını sürdürdü. 1941 yılında, Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla birlikte savaşın boyutu büyüdü ve Türkiye, baskılar karşısında daha da zor bir pozisyona düştü. Almanya, Türkiye’yi kendi safına çekmek için yoğun çaba sarf ederken, İngiltere ve müttefikleri de Türkiye’nin savaşa girmesini istiyordu.

Ancak İnönü, Türkiye’nin henüz böyle bir savaşa hazır olmadığının farkındaydı. Ülkenin ekonomisi ve ordusu, uzun ve yıpratıcı bir savaşa girmek için yeterli güce sahip değildi. Dahası, Türkiye’nin savaşa girmesi, Balkanlar’da yeni bir cephenin açılmasına ve çatışmanın daha da büyümesine neden olabilirdi. Bu nedenle, İnönü, Türkiye’nin savaşa katılmasını sürekli olarak erteledi ve her iki tarafla da ilişkilerini dengede tutmaya çalıştı.

Savaşın sonlarına doğru, Türkiye’nin stratejik konumu ve Müttefiklerin baskısı arttıkça, ülkenin tarafsızlığı giderek zorlaştı. 1945 Şubat’ında, Türkiye Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. Ancak bu karar, sembolik bir anlam taşıyordu ve Türkiye fiilen savaşa katılmadı. Savaşın sona ermesinin ardından, Türkiye, Birleşmiş Milletler’in kurucu üyeleri arasında yer aldı ve Batı Bloku’na yakınlaşarak NATO’ya katıldı.

Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’ndaki tutumu, incelikli bir diplomasi örneği olarak tarihe geçti. İsmet İnönü liderliğindeki Türkiye, savaşın yıkıcı etkilerinden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırken, aynı zamanda ulusal çıkarlarını korumayı başardı. Bu dönem, Türkiye’nin dış politikada izlediği dengeli ve gerçekçi çizginin de bir göstergesiydi.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir